Serap&Kerim
  Ana Sayfa
 
">

 
 




                                





                      Image Hosted by ImageShack.us

   

 

 

  Hic dusundunuz mu yada bilen var mı icinizde "merhaba" ne anlama geliyor diye?.

Cok ilginc bir o kadar da hoş ve sıcak bir anlamı varmış meger. "merhaba" aslında

Arapça kökenli olup "benden size zarar gelmez" anlamına  geliyormus. Cok hoş

degil mi? Bunu ogrendikten sonra karşımdaki insana merhaba demek daha bir anlamlı.

Şu an bu mesajı okuyan herkese benden

" merhaba"

 

   

 

 

****************************************************************************************

 

 

 
BAKALIM ŞUANDA SAYFAMIZI KAÇ KİŞİ GEZİYORRR 

09.12.2005 TARİHİNDE EKLENMİŞTİR.


 

     Sen rüyalara inanır mısın? Anlatabilir misin hiç gitmediğin bir ormanı ? Uyku tutmayan gecelerde hayal kurar mısın? Sonra o hayallerin peşinden koşar mısın? Karanlığı ya da aydınlığı tarif edebilir misin ? Hatırlayabilir misin her gözyaşının sebebini? Kimsesizliğe katlanabilir misin ? Sebepsizce sevdiğini arayıp "canımsın" der misin? Yağmurda umarsızca ıslanır mısın? Ve inanır mısın her yağmurdan sonraki gökkuşağına? Bilir misin unutmayı ya da hiç aklında yokken hatırlamayı? Sahi sen "AŞK" a inanır mısın?

Şiir tadında yaşamak, duyguların dillenişine şahit olmak, sevginin, aşkın dizelerden, sözlerden uzanıp yüreğinize dokunduğunu hissetmek ve hislerinizde yalnız olmadığınızı anlamak adına...


 

Not : Sayfamda yazdıgım yazı ve şiirlerim tamamen hayal ürünü olup hiç kimseye hitafen yazılmamıştır!...

 

 


Taklit etmek takdir etmenin göstergesidir...

Sayfamı kopyalayıp kendi spaces sayfalarında yayınlayan herkeze teşekkür ederim... 

 

 

4 de 4 ve Önüm, Arkam, Sağım, Solum Sobeee...

Önüm, Arkam, Sağım, Solum Sobeee... Benimle Oynar mısınız??? Şu an ebe benim wolkanca tarfından sobelendim. Oyunun kuralı şu, sobelenen kişi benim yazdığım 4'lüleri kendiside yazacak, oyun böylece sürüp gidecek hadi oyun oynayalım.

Sobelemeye Çalışacağım 4 Kişi(Eğer kabul ederlerse) :

 

Yaptığım 4 iş :
  1. Halk dansları folklor

  2. Desen tasarımı...

  3. Arkadaşlar'la vakit geçirmek

  4. Gezmek, Dans etmek.

Defalarca İzleyebileğim 4 Film :

  1. Titanik

  2. eğreti gelin

  3. Babam ve oglum

  4. porl harbor.

Yaşadığım 4 Yer :

  1. İstanbul

  2. Samsun

  3. Amasya

  4. izmir

İzlediğim 4 TV Programı :

  1. Okan Bayülgen programları (Makina)

  2. AdanZye (Esra ceyhan)

  3. Yabancı damat,Ihlamurlar altında,Yaprak dökümü,Avrupa yakası...

  4. Şoray Uzun yolda ))

Tatil İçin Gittiğim 4 Yer :

  1. Antalya ( kemer,Oliympos)

  2. Ayvalık,Altınoluk,Sarımsaklı,Ören,Güre,Akçay

  3. Avşa adası (Anılarla dolu yıllar)

  4. Çınarcık ( Sıkıcı yazlık günleri)

En Sevdiğim 4 Yemek :

  1. Zeytinyağlı kereviz.

  2. Tarhana çorbası (Amasya tarafında yapılandan yanında da kuru sogan)

  3. Karnıbahar( Bayılırım)

  4. Sadece HAMSİ

Hemen Şimdi Olmak isteyeceğim 4 Yer :

  1. Evim

  2. Sıcak kumsallar ( neresi olursa yeterki tatil olsun)

  3. Mısır ve Hindistan

  4. Eee zorluyorum kendimi ama istesemde nerdeeee...

 
 Oyuna dahil olmak isteyen herkes spacelerinde başlatabilir bu blogun örneklerini,ama bir ricam var comments bölümünebir şeyler karalayın.

 

 



  

      

 

11 Ocak

*****








http://arzucetin.spaces.live.com/






Düşlerim...Düşüşlerim



Efkar zulamda,sırtımda körpe sevda…Yollar sınıra uzanıp vuslata an kalırken,umut takılır tellere,düşlerim düşüşlerim olur…

Yürek yağmalanmış çalınmış mutluluk haberim olmadan…

‘Gittin sevgili;güvenmekten,bağlanmaktan korktuğunu varsayarak,sevdiğini söyleyerek…Bu kaçıncı gitmeler ah…Bu kaçıncı parçalanış…’

Öznesi değişti cümlenin._di li geçmiş zamanlar şimdiyi kucakladı,

‘Gidiyorum sevgili………………………………………………………..’

Yüzleşma vakti zaman…Kaçmadan yakalamalıyım.Vicdanım lal,iyi hal için sebep arayışında.

Yüreğinin etrafına duvarlar örmüştün,hala küçük bir kızım ya,yaramazlık işte…Çıkmaya çalıştım duvarlarına,her seferinde düştüm…Düşlerim düşüşlerim oldu yine…

Sessiz sinemanın karşılıklı oyuncularıydık,sen geçmişi anlatıyordun.ben geleceği;sen hayatı deniyordun içinde,ben deneme yazıyordum içimden;ne ben derman olabildim geçmişine ne de sen umudum olabildin geleceğime….Biz sadece bugünü öldürdük…Bugünse ‘biz’ i ...

Sitem etme,bırak yazma..
Sadece;
Sadece geceyi yırt yüreğim,ışık saçılsın yollarıma…


  
Qal Sene Qurban - Nezaket Teymurova






http://arzucetin.spaces.live.com/

BOYLE SEVDiM SENi

Ben seni kocaman bir yurekle sevdim. Gozlerim degil, yuregimdi seni goren. Sen damarlarimdaki kana karisip , geldin oturdun yuregime.Bir baska yerde olamazdin zaten. Sen, benim en degerli yerimde, yuregimde olmaliydin, orada kalmaliydin. cok aska ev sahipligi yapan bu yurek, ilk kez bu kadar kolay kabullendi seni. Herhangi bir konuk degildin artik. Bu yuzden ne agirlama fasli vardi, ne de ugurlama.O yuregin gercek sahibiydin. Simdi sonbahar, kisa giriyoruz ya...
Ben dort mevsim bahari yasadim seninle. Cicek cicek actin yuregimde.Gokkusagi zayif kaldi, senin renklerin karsisinda.Taze bir yaprak gibi yesildin. Acelyaydin pembeliginle. Uzerine cig taneleri dusmus
sari guldun.Kirmiziydin bir ates gibi.
En cok bu renkle anmayi sevdim seni. Denize tutkundum denizi sensiz, seni de denizsiz dusunemedim. Seni severken dunyayi da sevdim ben,
insanlari da... Kendime bile dar gelirken, icinde herkese yer olan bir hayatin sahibiydim artik. En kizgin, en tahammulsuz oldugum
anlarda bile, seni dusunmek yetti bana. icimdeki sevinc yuzume
yansidi, guldum. Beni oylesine gulduren senin sevgindi ve ben
kaygisiz, icten gulusun ne demek oldugunu, nasil guzel bir sey
oldugunu anladim seninle... Her seye ragmen sevdim seni. Gucluydum
ve asamayacagim hicbir zorluk yoktu. Koca bir kente, koca bir
ulkeye kafa tutabilirdim. Sen elimden tuttugunda, patlamaya hazir
bir volkan gibi hissederdim kendimi. Menzil sendin ve ben o menzile
ulasmak icin onume cikan her seyi yok edebilirdim. Sana ulasmami
engelleyecek her seyi eritirdim, kul ederdim. Sana ulastigimdaysa
sakin bir gole donusurdum. Ve o gole bir tek sen girebilirdin.
Sevdim ve hayrandim da... Her halin cekti beni. Durusunu, uyumani,
gulmeni, kizmani, saskinligini, safligini, kurnazligini, cocuklugunu
, olgunlugunu sevdim. Sesini de sevdim suskunlugunu da. Kucuk
oyunlarini, kaprislerini, sitemlerini, korkularini sevdim. Seni ve
o doyumsuz sevdani, ucari sevdani anlatacak kelime bulamadim cogu
zaman. Sigmadin cumlelere ve hicbir cumle seni yeterince tarif
edecek kadar derin olmadi. Seni severken yorulmadim. Cunku sen yasam
kaynagiydin. Her gun yenilendim. Seninle cogaldim, buyudum. Eksik
kalan neyim varsa tamamladin. Olmeyecektim cunku sen olmezligin
ta kendisiydin.

Sevdim iste otesi yok...




http://arzucetin.spaces.live.com/




Şairin boynunda emanet bir neşe, yalnızlıklarda rüzgâra bırakılan savrulsun diye.. Bilmediğim şehirlerde, bilmediğim kokuları doladığım.. Boynuna yeşilinden saran çocuğun son görüntüsü.. Sonrasında sessizce edilen vedalarda tek tanık.. Boşlukta sallanan elde kalan tek kanıt..

Kime âşık olsam, boynundan bir fular düştü..

          

http://arzucetin.spaces.live.com/



Gözlerin yağmurdan yeni ayrılmış

gibi çocuk,gibi büyük,gibi sımsıcak

Sen bir şehir olmalısın yada nar
Belki Granada,belki eylül,belki kırmızı

Gövden ruhunun yaz gecesi mi ne
çok sahil,çok deniz,çok rüzgar

Çocukluğun tutmuşda yine aşık olmuşsun
Sanki bana,sanki ah,sanki olur a

Aşk bile dolduramaz bazı aşıkların yerini
diye övgü,diye sana,diye temmuz

Heves uykudaysa ruh çıplak gezer
gazel bundan,keder bundan,sır bundan

Gözleri şehirden yeni ayrılmış,
gibi dolu,gibi ürkek,gibi konuşkan

Hadi git yeni şehirler yık kalbimize bu akşam.





http://arzucetin.spaces.live.com/





Bir ah sürüp dudaklarıma... Ne kadar susulacaksa, o kadar

Herkes konuştuğunu yazar,bense sustuklarımı"


Herkesin konuştuğu dünyada ben sustum!

Ne kadar susulacaksa o kadar sustum!
Kendimle konuşuyorum şimdi yalnız...
Yalnız yüreğimle dokunuyorum sesime, kimse duymuyor...

Sustum!
Bin ah sürüp dudaklarıma, ne kadar susulacaksa o kadar sustum!
Sustu benimle deniz... Sustu deli dalgalar... Sustu martılar...
Umutlarımı sarıp rüzgarlara, uzaklara savuruyorum her gece....
Yıldız yapıp serpiyorum gökyüzüne, kimse görmüyor...

Sustum!

Tam acılarımı haykıracaktım ki, sustum...
Ne kadar susulacaksa o kadar sustum!
Bir çığlık kanıyor demedim en derininde yüreğimin...
İçimdeki volkanları boğarak sustum!
Açmadım kimselere yüreğimi ...
Hançeri sadece kendime sapladım, sapladım ve sustum!
Hüznü yüzümde, acıları gözlerimde topladım sustum!

Sustum!





http://arzucetin.spaces.live.com/

Bir kadını sevmekle başlar her şey ama bir kadını tanımakla varılır hayatın sırrına. Bir kadını tanımaya soyunmak zor ama keyifli bir yolculuğa çıkmaktır. Dört mevsimi bir yürekte buluşturur, bu yüzden de sürekli şaşırtırlar. Sürprizlerin ardı arkası kesilmez. Zordur anlamak onları. Benzemek gerekir anlayabilmek için belki de! Kendi zekasını hatırlatanları sever, sevgisini göstermekten ürkmeyenleri, sürprizlere hazırlıklı olanları bir de. Muson yağmurları gibi yağarken, Sahra’da çöl fırtınası koparıp ardından güneş olup ısıtabilirler. Dedim ya bir dünyadır kadınlar, yürekleriyle konuşan, gözleriyle gülen…

Bir kadını sevmekle başlar her şey ama bir kadını tanımakla anlaşılır hayatın sırrına ancak aşkla varılacağı. Sevgi arsızıdır kadın. Verdiğinden daha fazlasını isteme bencilliğini gösterecek kadar sevgi arsızı… Bu yanını doyurunca şımaracağından korkanlar, birlikte çoğalacaklarını bilmeyenlerdir.

Bir kadını sevmekle başlar her şey ama bir kadını tanımakla kanat çırpılır özgürlüğün bütün maviliklerine. Kendine inananlara, aşka inananlara koşar. Hem yaman bir aşk avcısı, hem de engebeli yollarda koşmaktan bitap aşk yorgunudur kadın.

Bir kadını sevmekle başlar her şey ama bir kadını tanımakla çıkılır keyifli serüvenlere. Hayatla dalga geçmesini bilir kadın, tıpkı kendiyle dalga geçmesini bildiği gibi. Ağız dolusu gülüşlere teslim olur.

Bir kadını sevmekle başlar her şey ama bir kadını tanımakla tanık olunur tutkuların gücüne. Göze alandır kadın. Çekip gitmeyi, sahip olduklarından vazgeçmeyi, karşılık beklememeyi… Mücadele eder, kızar, bağırır ama hep sever. Dedim ya bir dünyadır kadınlar, yürekleriyle konuşan, gözleriyle gülen…

Yüreğini sevgiye açan ve sevmekten korkmayan bütün kadınlar gibi.. Şimdi bir düşünün, kaç kadını değil bir kadını tanıyabildiniz mi bugüne değin??

Tanrı, kadınlara geçmişi ve geleceği, erkeklere ise yaşadığı günü armağan etti, kadınlar geniş bir zamana yayıldıkları için huzursuz, erkekler daracık bir zamana sıkıştıkları için anlayışsız olurlar.




http://arzucetin.spaces.live.com/




Kışın gece yarısı bir tren garı ya da boş bir otoban kadar yalnızlık kokan bir hayat…

Sahilde, terkedilmiş o köşkün ihtişamlı yalnızlığı gibi…

Kaç erkek var bunun ne anlama geldiğini bilebilecek? Kaçının ruhu hala o kadar temiz?

Yok.

Böylesine kocaman böylesine kalabalık bir şehirde bir kadının kendisini yalnız hissetmesinin nasıl yüce, nasıl da yaşanmış bir hayatın eseri olduğunu anlayacak kaç ince ruhlu erkek kaldı İstanbul’da Attila İlhan’dan, Murathan Mungan’dan başka…

Nasıl kendini belli eder İstanbul’da yalnız bir kadın?

Tamircide, arabasının kaputunu açmış ustaya bir şeyler anlatırken… Bilgisayarcıdan boş cd ve USB kablo alırken… Elektrikçide üçlü priz seçerken… Bir kafede tek başına yemek yerken…Sinemadaki sağındaki ve solundaki boş koltukların ortasında film izlerken…Su tesisatçısına elektrikçiye dert anlatırken…Carrefour’ da matkapları incelerken… Balıkçıda en iyi balıkları seçerken

Bu kadar basit işte…

Bakarkörlerin bir adım önünde…

İstanbul’da yalnız bir kadın hem bir erkeğin doğası ve sosyal konumu itibariyle yapması gereken her tür işi kendi görür, hem de o erkeklerin kimi zaman aptal kimi zaman alaycı bakışlarına maruz kalır sanki boyundan büyük işlere kalkışıyormuş gibi…

O erkekler ki çoğu ışıltılı ayakkabılardan, parlak rujlardan yansıyan ışıklarla gözleri kamaşmış, ambalaja aldanmış, zincirlerinin farkında bile olmadan bir hayalin peşinden giderken, İstanbul’da yalnız bir kadını nasıl fark edebilsin ki?

Kimse bilmez İstanbul’da yalnız bir kadının mutsuzluğunu belli edemeyecek kadar gururlu olduğunu…

Aslında kalabalıktır etrafı, yakınan, gocunan, alınan, kızdıran, kızan, sevindiren, üzen, yardım isteyen…

Ama o derdini hep içinde misafir eder ya da kendi gibi birkaç arkadaşının kalbinde…

Ne de olsa o güçlüdür, o sağlamdır… Güzel yemek pişirir… Bize de pişirir…Güzel fal bakar bize de bakar… Balığın en iyisini o seçer… Bize de seçer… Filmden anlar… Bize de anlatır…

Ufak bir hata yaptığı zaman hayretler içinde bırakır insanları “Hele senin bunu yaptığına inanamıyorum” diye kendisinin bile ne olduğunu anlamadığı aptal ve bakarkör olanların tepkilerine maruz kalır…

Yeri geldi mi hükümet gibi kadındır… Alımlıdır… Beceriklidir… Yeteneklidir… Sanatçıdır…. Aşıktır…

AA bi arayalım bak o halleder kesin….

Ohoooo… O her şeyin üstesinden gelir canım siz ona bırakın…

Oysa mecazi de olsa gerçek de olsa yan komşudan gelecek bir tas çorba, “bir şeye ihtiyacın var mı” denilen o yapay,o sevimsiz ve samimiyetten uzak, o metazori cümle kullanılmadan karşılanan ufak bir ihtiyaç, küçücük bir sürpriz ona dünyalara bedeldir ya…

Kim anlayacak…. Kim görecek… Kim bilecek?

Ancak İstanbul’da bir başka yalnız kadın…

İstanbul’da yalnız bir kadın en güzel kadındır…
Çünkü onun bakışlarına yansır, şehrin büyüsü, denizi, kargaşası ve o uğultulu sesi…

İstanbul’da yalnız kadın en güçlü kadındır…
Çünkü onun omuzlarındadır yükü, yılların yıkamadığı yaşlı ve bilge şehrin…

İstanbul’da yalnız bir kadın en doğru kadındır…
Çünkü gözlerinin hemen arkasındadır, şehrin bilgeliği…

Ve insanlar bunun farkına varamıyorsa yalnızlıktır onun ruhunun tek ilacı…

O zaman bırakın o İstanbul’da yalnız bir kadın olmanın haklı onuruyla kalsın…

Anlayana…

Ve anlamayana…





http://arzucetin.spaces.live.com/




http://arzucetin.spaces.live.com/




Bembeyaz bir gemiyim ben;


İsli güvertem kirli…

Ne pusulam çalışıyor,

Ne de rotam belirli…

Dört bir yanımda yalancı orkinoslar

Dört yanım tuz

Dört yanım hüzün…

Yosun kokun kaplamış ıslak gövdemi

…ve yeni doğmuş ay gibi yansımış denizime

Bir yakamoz edasıyla yüzün…






http://arzucetin.spaces.live.com/







Yeni bir hayata, atlamak isteyip de kıyısında dolaşanlar için,
kamburken dik durmaya çalışanlar için,
sıkıp sıkılanlar,sıkanlar için, isteyip gidemeyenler
yapamama korkaklıgında olanlar için,
fena şeyler düşünüp korkmayanlar için,
takmayanlar için, küçük harfleri sevenler için,
büyük sözler söylemek değil,
hayata dair bir deepnot düşmektir hayat...


                                                



Eski zamanlarda Hint Imparatoru, satranc oyununu yaninda bir
mektup ile hediye olarak Pers İmparatoruna gondermistir. Mektubunda
oyunla ilgili hic bir aciklama yapmazken soyle bir mesaj yazmistir;

"Kim daha cok dusunuyor , Kim daha iyi biliyor, Kim daha ileriyi goruyorsa O kazanir. Iste hayat budur..."

Pers Imparatoru donemin en alim veziri olan Buzur Mehir ile bu
mesaji paylasarak, ondan oyunu cozmesi ve kendisinin de karsilik
olarak Hint Imparatoruna hediye edilmek uzere baska bir oyun icat etmesini ister.

Vezir haftalarca calistiktan sonra gonderilen satrancin her tas
hareketini ve oyunu cozer daha sonra da on gunde tavlayi icad eder ve  imparatora sunar.

Pers imparatorunun basveziri Buzur Mehir tarafindan 1400 yil once
tasarlanan tavla oyunu; dunyanin en populer oyunlarindan biridir.

Zaman kavramindan alinan ilhamla tasarlanan oyunun zamana
boylesine direnmesi son derece etkileyici. Senenin birligi olarak
tavla bir tanedir. 4 kosesi 4 mevsimi, tavlanin icindeki karsilikli  6'sar
hane 12 ayi, pullarin toplami ayin 30 gununu, siyah-beyaz pullar gece ve
gunduzu, karsilikli 12'ser hane gunun 24 saatini simgeler ..

Hint Imparatoruna satranca karşılık olmak üzere tasarlanan tavla
oyunuyla birlikte gonderilmek uzere soyle bir mesaj hazirlanir :

"Evet, Kim daha cok dusunuyor, Kim daha iyi biliyor, Kim daha ileriyi
goruyorsa O kazanir. AMA BIRAZ DA SANS GEREKİR.
Iste hayat budur..."

SANS SiZDEN YANA OLSUN





Aşk ne ki? 





http://arzucetin.spaces.live.com/

 

 

Kin beslemedim kimseye, kimseye karşı müthiş bir hayranlık duyup kendimi parçalamadım... kıskanmadım kimsenin cebindeki parayı, üstündeki urbayı, kafasındaki bilgiyi ve özümsediği kişiliğini... kıskançlığım "seven insan kıskanır" sözünden hareketle sadece sevdiklerimedir...
 
 
 
   




Son zamanlarda yaşadıgım olaylar bana bu yazıyı bir kez daha hatırlattı
ne güzel yazmış CAN YÜCEL sahiplenmeyeceksin diye...


"O olmazsa yaşayamam."

demeyeceksin. Demeyeceksin işte.
Yaşarsın çünkü.
Öyle beylik laflar etmeye gerek yok ki.
Çok sevmeyeceksin mesela. O daha az severse kırılırsın.
Ve zaten genellikle o daha az sever seni,
senin o'nu sevdiğinden.
Çok sevmezsen, çok acımazsın.
Çok sahiplenmeyince, çok ait de olmazsın hem.
Çalıştığın binayı, masanı, telefonunu, kartvizitini...
Hatta elini ayağını bile çok sahiplenmeyeceksin.
Senin değillermiş gibi davranacaksın.
Hem hiçbir şeyin olmazsa, kaybetmekten de korkmazsın.
Onlarsız da yaşayabilirmişsin gibi davranacaksın.
Çok eşyan olmayacak mesela evinde.
Paldır küldür yürüyebileceksin.
İlle de bir şeyleri sahipleneceksen,
Çatıların gökyüzüyle birleştiği yerleri sahipleneceksin.
Gökyüzünü sahipleneceksin,
Güneşi, ayı, yıldızları...
Mesela kuzey yıldızı, senin yıldızın olacak.
"O benim." diyeceksin.
Mutlaka sana ait olmasını istiyorsan bir şeylerin..
. Mesela gökkuşağı senin olacak.
İlle de bir şeye ait olacaksan, renklere ait olacaksın.
Mesela turuncuya, yada pembeye.
Ya da cennete ait olacaksın.
Çok sahiplenmeden,
Çok ait olmadan yaşayacaksın.
Hem her an avuçlarından kayıp gidecekmiş gibi,
Hem de hep senin kalacakmış gibi hayat.
İlişik yaşayacaksın.
Ucundan tutarak...

Can YÜCEL


25 Temmuz

*****


Bilmemek.
 
 
 
Sadeleştiriyim derken içinden çıkamıyorsan birşeylerin,
 
 
 
Vücuduna ara sıra giren kramp şeklinde seni sersemleştiren duygular varsa,
 
 
 
Alıp başını gitmek ne kelime vuramıyorsan bile onu duvarlara,
 
 
 
Ya da başkasına acı çektirmek isterken beceremiyor çuvaldızı en dipten hep ama hep kendine saplıyorsan,
 
 
 
Sen gözlerini kaçırmak istemesen de gözlerin senden dahi kaçıyorsa,
 
 
 
Diline gelen geri midene iniyorsa,
 
 
 
Yutkunurken kelimeler boğazına batıyorsa,
 
 
 
İnceden "geçen vakti" kafaya taktıysan,
 
 
 
Ya da "geleceğe yolculuk" turlarında en önde yer ayırttıysan,
 
 
 
Her gece başını yastığa koyduğunda aniden kalkıyorsan,
 
 
 
Aklın fikrin durmadan firarda,
 
 
 
Ayakların sebepsiz yere havadaysa,
 
 
 
Bir de üstüne olup olmadık anda gereksiz yere gelen sinir krizlerin varsa..........
 
 
 
 
Ne yapılması gerektiğini bilmiyorum
 
 
 
Tüm bu durumlar mevcutsa o insana ne olur onu da bilmiyorum!!
 
 
 
Hiç birşey bilmeden ya da bilmek istemeden, öyle işte, bilsem ne olacak ki dedikçe ye dur kendini!!!!
 
 
 
Aslında şu da var; herkes o kadar çok bilmiş ki ben bilmeye lüzum görmüyorum, evet, böyle yaşanabiliyor!!!!!!!!!
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
  
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 



 

 


 

 

 


KEREM GİBİ
 

Hava kurşun gibi ağır!!
Bağır
        bağır
                bağır
                        bağırıyorum.
Koşun
         kurşun
                erit-
                    -meğe
                            çağırıyorum...

O diyor ki bana:
— Sen kendi sesinle kül olursun ey!
                                                Kerem
                                                     gibi
                                                          yana
                                                                yana...

«Deeeert
             çok,
                 hemdert
                         yok»
Yürek-
        -lerin
kulak-
        -ları
              sağır...
Hava kurşun gibi ağır...

Ben diyorum ki ona:
— Kül olayım
                   Kerem
                        gibi
                              yana
                                    yana.
Ben yanmasam
                  sen yanmasan
                             biz yanmasak,
                             nasıl
                                   çıkar
                                          karan-
                                                  -lıklar
                                                      aydın-
                                                              -lığa..

Hava toprak gibi gebe.
Hava kurşun gibi ağır.
Bağır
        bağır
                bağır
                        bağırıyorum.
Koşun
         kurşun
                 erit-
                     -meğe
                             çağırıyorum.....                                                                                  Nazim Hikmet





 
 
 
Ya Ellerin Olmasa!

İç Ses-- En çok neden korkuyorsun?

Dış Ses-- Çok düşünmedim ama ellerimin olmamasından çok korkuyordum bir zamanlar!

İç Ses-- Dokunacak kimse olmamasından daha mı çok?

Dış Ses-- Kuralların dışında bir yumruk bu ama!

İç Ses-- Dokunacak kimseleri bulmak mı yoksa ellerini eğitmek mi zor peki?

Dış Ses-- İki kişilik ilişkilerin bütün anlamını yaşaya yanıla öğrenen bir toplumda ben de
aynı şeyi yaptım... Suç ise bu cezası yalnızlık mı?

İç Ses-- Soruya soruyla cevap verilmez! Hem onu sormadım ki, gene seralarda yetişmedik
hepimiz yaşadığımız toplumun ürünüyüz diyeceksen susayım.

Dış Ses-- Yok, yok, iyi gidiyordu...

İç Ses-- Amaç tek kişilik özgürlükler değil elbet...

Dış Ses-- Gene de tek kişilik ibadethanelerde eylemekteyiz gönlümüzü...

İç Ses-- Halbuki içindekileri başkalarında görme isteği değil midir sevgi?

Dış Ses-- Bu kadar yalın değil belki, ama çok da yanlış sayılmaz...

İç Ses-- O zaman ellerinin olmaması başkalarının olmamasından daha ağır değil!

Dış Ses-- Haklısın, hadi ellerini uzat bana...
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
Özlemek
 
Özlemek denince ilk aklıma gelen kolalı jelibonlar olur hep. “Bir pakette sonsuz jelibon olsa” derdim küçükken. Ağzıma atınca patlayan sakızlar… Deli gibi sağa sola koşarak yakar top oynamak. İkinci dondurmada fırça yemek anne babadan. Yazlıkta bir grup “küçük” olarak defalarca ev-bakkal arası koşturduğumuz anlar.
 
Sonra kışın bahçeye çıkamayınca pencerenin arkasından bakıp da yazı özlemek. “Bir an önce yaz gelsin.” deyip de bisiklete bineceğim anı hayal etmek. Akşam mahallede yarım saat daha fazla kalabilmek için karın ağrısı çekmek. Sevdiğimiz dersi özlemek. Uzaktayken kavuşmayı özlemek. Köfte-patates ikilisini özlemek.

Özlemek çocukken hep güzelliklerle ve heyecanlarla dolu olmuş.

Yıllar geçtikçe özlem yük katmış anlamına. Daha mantıklı daha ağır duygular girince hayatımıza özlemek bir iç geçirişe kadar gelmiş. Hafta içi günlerde Cuma’yı beklemek ve hafta sonuna özlem duymak olmuş .
 
Özlem duygularla daha iz bırakır olmuş sonralarda. Paylaşılan güzel zamanların, heyecanların ve ardında iz bırakan tüm anların bir bütünü gibi büyür olmuş özelden genele. Özlem denince aklıma balonlar gelir bir de.
 
Bazen özlemlerimiz bir balonu ipinden tutarak bakmaktır ona aşağıdan. İpini bırakınca elimizden uçup gider ve gitgide yükselir. Yükseldikçe uzaklaşır ama uzaklaştıkça küçük gelmeye başlar gözümüze. Ve koskoca gökyüzünde birkaç dakika sonra göremeyiz bile artık ne rengini ne kendisini.
 
 
 
Kavuşmak varsa sonunda özlemin, ona ulaşana kadar geçeceğimiz basamaklardan daha hızlı çıkmak isteriz. Biri olsa da arkadan ittirircesine hız katsa bize. Özlediğimiz şeye olan kavuşma inancımızdandır koşarkenki hızımızın artışı. Bazen ise içimizden öyle çok şey götürür ki, ertesi sabah uyandığımızda birkaç yük birden ağırlaştığımız bile olur.

İki ucu keskin bıçaktır benim özlemim. Güldüğüm bir an sanki sırtıma bıçak saplanırcasına varlığını kafama vurur. “Unutma” der. Zaten unutamam ki !!!

Bir  akşam sahilde yürümektir özlemim sana sımsıkı elele. Akşam olsa da sesini duysam diye zamanın akışını istememdir. “Yatıcaz-kalkıcaz-yarın olacak-buluşacaz” diye heyecanlanmaktır. Yanımda olduğunda “yakındaki uzak” oluşundur. Ortak kurulan bir hayali paylaşmaktır manzaralı bir yolda arabayla giderken. “Canım” kelimesidir yüreğimden çıkarcasına. “Sana bir şey olursa yaşayamam ben” demektir.
 
Arkandan bakmaktır el sallamak için. Gözlerine bakmak değil içine akmaktır çoğu zaman. Bir an kapalı olsa da gözüm açtığımda yanımda görmektir seni.
 
Işığı kapatıp kahvenin fincanda köpürmesini beklemektir beraber. Elime yapışan sakızı çıkarmaktır. İçine sıcak suyu koyduğunda rengi değişen bardağında beni hatırlayacağını düşünmemdir.
 
Ve benim sana olan özlemim: “Asıl ben seni çok özlemişim.” deyişinin yanına o hayali çiçeği eklememdir. Biraz senden biraz benden. Bugün seni özlüyorsam bil ki asıl olan içimdeki sestir.

İnsanı mum gibi içine eriten özlemler de yaşanmak içinse, o mum bitip mecburen sönene kadar yaşanacak demektir.



http://arzucetin.spaces.live.com/



'GİTME, KAL'DAN ÖNCE SEV BENİ!...


Keşke hiç çıkmasaydın karşıma, şimdi bensiz bir yerlerde nefes alacaksın ve bu canımı daha çok acıtacak...


Dedi genç adam, havaalanında, uçağa binmek üzereyken yetiştiği kadınına.

Arkasına bakmadan gitti kadın, bindi uçağına, adımları geri saya saya...

Bitti...

Bir ilişki daha...

Televizyon dizisinde de olsa nerede bir ayrılık yaşansa içim cız ediyor benim. Dayanamıyorum elvedalara.

Kendim 'cesetlerim'den minare kuracağım o başka...

Şaşılacak bir şey yok gerçi. Başkalarının ilişkilerine gösterdiğimiz özeni kendimizden esirgeriz değil mi biz?.. En yakın arkadaşlarımız hiç ayrılmasın isteriz mesela. Anlaşamasalar da çok yakışır onlar birbirlerine, öyle güzeldirler, öyle kalsınlar, hiç bitmesinler dileriz. O mutluluk tablosu bozulmasın. Kimbilir içlerinde ne fırtınalar kopuyordur ama... Düşünmeyiz ki; bize sunulana bakarız, gördüğümüze kanarız.

Keşke başkalarının mutlu olmasını istediğimiz kadar, kendimize de geçse sözümüz. Aynı mutluluğu kendimiz için de istesek, imrendiğimiz o tablonun bir parçası olabilmek için çabalasak ya biraz da.

Yapmayız, tanıdığımız tanımadığımız herkese pek şefkatli, bir kendi ilişkimize acımasızız biz.

Eski Türk filmlerini hatırlar mısınız?.. Siyah beyaz olanları... Esas oğlan esas kızı sever, kız da ona vurgundur hani.

Cümlealem bilir aşklarını, bir onlar açılamaz birbirlerine. Gizli saklı dökerler gözyaşlarını. Kötü niyetli üçüncü şahısların sözlerine kanarlar, sevdiklerini başkalarından duyduklarıyla yargılarlar. Kavuşmazlar bir türlü.

Kızmaz mıydınız siz de onlara, köklemez miydiniz tırnaklarınızı?

"Yapma be kızım!.." diye bağırmaz mıydınız, duyacakmış gibi...

"Söylesene be adam sevdiğini!.."

Dilin ucuna gelir, yine de söylenmez sevgi sözcükleri. Hoş hep mutlu sonla biter Türk filmleri... Ama o mutluluğu yakalayana kadar çekilenler illet etmez mi ekran başındakiler!?.. (Belki de beni o filmler delirtti!.. Öyle çok seyrettim ki...

Hayat da filmlerden farksız aslında. Hepimiz eski bir Türk filminin kahramanı gibi yaşamıyor muyuz ilişkilerimizi?..

Saklamıyor muyuz sevgi sözcüklerimizi:

İçimizden gelene gem vurmuyor muyuz:
"Şimdi olmaz, daha çok erken."

Söyleyeni de söylediğine pişman etmiyor muyuz:

"Üç günde kim kimi sevdi oğlum, yeme beni!.."

(Sevmenin günü olur mu sahi?.. Bir günde sevenle, on günde seven aynı kefede tartılmaz mı yani?..)

Sevgimizi saklamayı maharet sayıyoruz ne yazık ki... Kim daha çok saklarsa o kazanıyor. Söyleyen söylediğiyle kalıyor. Gün gelip de bittiğinde ilişki, bin pişmanlık biniyor aklına:

"Keşke o kadar açık etmeseydim, hemen söylemeseydim sevdiğimi. Bak o söylemedi."

Sevdiğini haykırmak insanı eksiltirmiş gibi...

"Seni seviyorum..." demek çok mu zor ki...

Ağaç kovuklarına, okul sıralarına, günlüklere, buğulu camlara içimizden geldiği an yazmasını biliyoruz da, iş söylemeye gelince, iki dudağın arasında bitiverince, niye yutuveriyoruz dünyanın en güzel iki kelimesini?..

Sevgi sözcüklerinin açık edilmesinin ayıp sayıldığı evlerde; sevgiyi kalbe gömmenin erdem olarak sunulduğu filmlerle büyüyoruz da ondan mı bu cimriliğimiz, bilmem ki...

"Şimdi bensiz bir yerlerde nefes alacaksın ve bu canımı daha çok acıtacak" son çırpınışından daha kolay oysa.

"Gitme, kal"dan önce, "Seni Seviyorum" diyebildiğimizde birlikte nefes almayı da öğreniriz belki...








Amaçsız yaşanan yalan zamanlar


Acaba aynı rüyayı mı görüyoruz hepimiz, İstiklal caddesindeki insan kalabalığı gibi üstümüze mi geliyor gün içerisinde her şey?

Herkeste bir telaş, herkeste bir yoğunluk ağızlardan çıkan hep aynı şikayetler “hic zamanım yok. çok yoğunum”, “benim vakit problemim var şekerim hiçbir şeye yetişemiyorum”

Amacı olan insanların sözleri mi bunlar, hedefi doğrultusunda hareket eden insanlar gerçekten bu rüyayı mı görüyorlar acaba, yoksa hedefler yaşamımıza enerji mi veriyor.

Oysaki yaşamın amacı, amacı olan bir yaşamdır, yaşlanmadan yaşamaktır. Yaşam canlılık, dinamizm demektir, yaşam sorumluluk almak demektir, yaşam hedef doğrultusunda hareket etmek demektir.

Peki, hedef nedir? Hedef arzu ettiklerimiz arasından ulaşmaya çalıştıklarımızdır. Hedefi olan insanların istekleri az oluyor, çünkü istek ile hedef ters orantılıdır bu insanlar için.

Birçok şeyi aynı anda isterken en güçlü, en önemli isteğimize ne kadar yakın olabiliriz ki? Yüreğinde güçlü bir istek olan insan, aynı anda birçok şeyi istemiyor, görmüyor bile…

Çünkü başarıya giden yol ancak güçlü bir istekten oluşuyor ve her başarı aslında bir vazgeçiş, her vazgeçişin arkasından da mutlaka bir şey kazanmış oluyor insan.

Başarılı olduğunuz dönemlere bakın, başardınız şeylerin oluşumlarına bakın, mutlaka o yolda ilerlerken bir şeylerden vazgeçmişsinizdir.

Gerçekten kazanmak istediğiniz veya kazandığınız o hedef, o kadar güçlüdür ki yüreğinizde; harcanan zaman ve emek, ödediğiniz bedeller, uğruna yaşadığınız olumsuz deneyimler umurunuzda olmaz, canınız çok yansa da her birinin bir basamak olduğunu bilirsiniz. Sabır ve azimle yolunuzda ilerlemeye devam edersiniz.

Çünkü hedefe giden o merdivende yüreğinizde hissedersiniz o sesi, sizi motive eden derinden gelen o biricik sesi; “Ne olursa olsun vazgeçme, az kaldı mutlaka başaracaksın!”

Bir an çelişkiye düşersiniz iç sesinizle; “Öyle düşünmek kolay, gel de düşünce ve davranış tutarlılığında ol bakalım” dercesine feryat etmek istersiniz.

Nasıl vazgeçerim öyle, arzularımdan, inandıklarımdan, alışkanlıklarımdan, yaşam tarzımdan. İç ses bu defa fısıldar güçlü bir şekilde… Eğer gerçekten başarmak istiyorsan vazgeçmelisin, az kaldı mutlaka başaracaksın…

Kafanız karışır, tam ayağınız kayacakken birden motive olursunuz yeniden, artık geriye bakmadan merdivenleri sindire sindire çıkmaya başlarsınız, yaşadığınız her şey bir öğretiye dönüşmüştür, içinizdeki ses bu defa çığlık atar, “Sen elinden gelenin maksimumunu yap bırak eleyecekse hayat seni elesin…”

Hayatın içerisinde iki tercih hakkımız var; ya iç sesimizin çığlığına kulak vereceğiz, hedefimiz olacak, sorumluluk alacağız, acısıyla tatlısıyla gerçek anlamda yaşadığımızı hissedeceğiz ve yaşlanmadan yaşayacağız ya da her şeyi aynı anda isteyecek, amacımıza ulaşmaya çalışırken amaçsız yaşanan yalan zamanlara yenik düşeceğiz.

Ben yaşlanmadan yaşamayı tercih ettim bile peki ya siz?





http://arzucetin.spaces.live.com/



Gece Mırıldanmalarım...
 
 
 
 
 
 
 

Gerçek mutluluk  genelde anlarda saklıdır. Nadir aralıklarla, şöyle bir görünüp kaçan peri gibi.

 

 

 

Çoğumuzun yüzü güleç aslında, bunu yaparak  durağan bir iklimi deyiştirmektir belkide amaç.Tebessümler can damarından kopmasada öyle kabul edilir ve yaşamın ana kuralıdır kabullenmeler.

 

 

 

Zincirli ve bol yüklü bir hayat ortasında, kısa bir kırılma veya hafifleme sayesinde karşımıza aniden çıkıveren ve nasıl olupta, seni bu derece tersdüz ettiğini çözemediğin, tuhaf bir duygu..

 

 

 

O an sadece, gözünün görüp yüreğinin hissetiğinden ibaretsin. Dünya yok ve içinde sende yoksun. Bunu yaşarken, zaman dilimi bazen okadar kısadır ki anlaman mümkün olmaz ama içine yerleşmiştir etkileri seninle birlikte çevreye yansır.

 

 

 

Gözlerindeki parıltıda, dudaklarından dökülen cümlelerinde, veya gece yatağa girdiğinde, daldığın huzurlu uykuda gizlidir aslında.

 

 

 

Farkedipte değerlendirenleyse, adeta ilaç gibi gelir. Seni belkide yılardır girdiğin bir hastalıktan kısa sürelide olsa çıkartıp alır.

 

 

 

Şimdi bunları okuyupta, ben şuan mutluyum diyenlere,  en güzelinden bedava, hayali birer nazar boncuğu dağıtıyorum. Alıp üstünüze takmayı unutmayın.




Kafayı yediğimin ispatıdır...



Masal masal matatas

evvel zaman içinde kalbur zaman için de bir kırmızı başluklu kıs varmış..
bu kıs bir gün dedesine kek götürürkene yoluna 7 tane kuzu çıkmış...

kuzu kuzu meeeeeeeeee bin tepeme
hadi gidelim hatçe nineme demiş kırmızu başluklu kıs
kuzu da demişki
olmaz sen dedene gidiyosun
hatçe ninene götüremezsün bizi demiş

kırmızı başlıklı kız da
işte kuzu kuzu geldim dilediğince yollarına serildim demiş
kuzularda biride kuzu devri bitii devir dudu devri demiş
devirmiş kıçını gitmiş

kırmızı başluklu kıs da yoluna devam etmiş
bir altın top görmüş
hop hop altın top seni yakalarsam mucux mucux yaparım demiş bunun üzerine karşısına koskocaman bir dev çıkmış devin bi dudağa yerde öbür dudağıda yerdeymiş...
dile benden ne dilersen demiş dev...
beni güzellik yarışmasına sok başka bişi istemem demiş kırmızı şapkalı kız...dev gülmüş geçmiş...

yolda giderken çok yorulmuş kırmızı başlıklı kıs küçücük bir ev görmüş uzakta koşup gitmiş eve girmiş bi bakmış 7 tane küçük yatak,masa yedi sandalye,yedi tane tabak çanak...ana demiş yatmış uyumuş kırmızı şapkalı kıs bir de bakmış bir beyazatlı pirens...onu öpüyo hop hop noluyo demiş kırmızı başlıklı kıs beni öyle hemencecik öpemezsin demiş önce beni bi paloya götürmen gerek...

sen hazırlan demiş pirens ben seni 1 saat sona alacam...
anaaaaaaa demiş kırmızı başlıklı kıs ben şimdi ne poh yiyem balo dedik ama kıyanfetimiz bilem yok...o sırada bi peri gelmiş bana bi bak balkabaa,bisürü fare getir...hepsini evde bulmuş getirmiş kırmızı başlıklı kıs bi güzel olmuş arabası bi güzel olmuş kıyafetleri sormayın gitsin...

gitmiş paloya gırmızı başluklı kıs...
içki eglence gırla...
saat 24'ü tam dınkladığı anda prens koşmaya başlamış...
kırmızı başlıklı kıs da arkasından...
ayağı burkulmuş pirensin...
camdan ayakkabısı merdivenlerde kalıvermiş...ortadan kaybolmuş...
almış camda ayakkabıyı gırmızı başluklu gız koşmuş bilumum yarışma programlarına:)))
o gün bugündür harıl harıl prensi arar olmuş gırmızı başluklu gız...

















Bu akşam, Salacakta bir adam ve bir kadın aynı bankta yanyana duştu...
Adam yılgın,bıkkın,huzunlu, uzaklara taaa uzaklara, Sarayburnu'na dogru, derin derin bakıyordu...Bir sigarasından, bir çayından içiyordu....
 
Yalnızlık gene pusu kurmuştu...
 
Belli ki yalnızdı, ben gibi,bir nefes alımlık kaçmıştı buralara...
nereye gitse ne yapsak yalnızız, yapayalnızız, kalabalık içinde bile...
hepimiz öyle değilmiyiz ki?
 
Belli ki Sadece kalbindekilerle yaşıyordu oda. Oturdugu yerden sigarayla çayın dumanı birbirine karışıyordu anlayamıyordu adam yanan sigara mıydı yoksa kalbimi?
 
Düşüncelere daldı zamana karışan dumanla birlikte oflaya oflaya.
Kadın sordu, yalnız değilsiniz dedi.Sizde ben gibi soluklanmak isteyenlerdenmisiniz dedi?
Adam; cok mu belli dedi....
 
Düşündü, düşündü ömrü bitiyordu bi sigara gibi hayat ağzında kalan acı bi tat gibiydi belki de.
Çayındaki lekeyi farketti kendisine benzetti fazla farkedilmeyen ama varolan küçük bi leke. Yalnızdı tüm gerçekler gibi ve farklıydı herkesden..
 
 
Çayı bitmişti sigarasıyla birlikte.
Kalktı arabasına yönelirken farketmedi
pembe gözlüklerini düşürdüğünü yoluna devam etti..
Yine yalnızdı..
 
Acaba, pembe gözlükleri düşürmemek, düşürme ihtimaline
karşı da yanımızda yedek gozluk taşısak  mı?
 
Yalnızlık bir bestedir..Yalnızlık ''yaşanınca tükenir'' inancına sahip olanların bestesidir..Bu besteyi duyan milyonlarca insan,birçok çiftten daha mutludur aslında..
 
Ezgisini mutluluktan almıştır çünkü bu şarkı..Mutluluğun size düşen payını almış,bir kaç öksüz notayla birleştirip sunmuştur size..Bilinen en dürüst gerçek budur yalnızlığa ait..
 
Biraz dagınık bir yazı oldu ama, gece gece uykusuz ancak bu kadar toparlayabildim,
 
Kendi ve yazıları dagınık





http://arzucetin.spaces.live.com/
 
 
 

 
 
 
 
 
 
 
 
 

 

 

 

Bayram ozlemi...
 

 


"Bayram gelmiş neyime" demeyeceğim, bu bayramda dememde...
Ama kalmadı tadım tuzum bayramdan yana bu 28 inci bayramımda da...

Keşkelere yer yok hayatımda der ya insan bazen daha mutlu hissetmek
için kendini...Ben diyorum,hemde
  büyük bir özlemle ve keşke dolu
cümlelerle...Keşke hala çocuk kalabilseydim...

Keşke sabah çıkıp o kapı senin bu kapı benim, elimde poşetim, olmadı
ceplerimi, doldurabilseydim rengarenk şekerlerle, çikolatalarla...

Keşke hala o eski çocuksu cesaretimi gösterebilseydim ev ev dolaşıp
bütün yaşlı ne kadar amca teyze varsa özellikle mahallenin tonton teyzesinin, bayram harçlığı için 3-4 kez kapısını aşındırabilseydim ve yumuk ellerini yine aynı hevesle öpebilseydim...

Keşke bayramlık alınınca gösterdiğim tepkimi dolabımda yeni bir kıyafetimde oluyordan ziyade " bu benim bayramlığım bununla dolaşıp bayramlaşacağım ben" sevinciyle haykırablseydim...

Akşam hissettiğim o tarifi imkansız heyecanı, başucumda bayramlıklarım ve dilimde "ne olur Allah'ım sabah çabuk olsun" diye ettiğim duamı bugünde aynı coşkuyla edebilseydim...

Keşke dualarımda değilde hep yanımda olabil
seydin...Bu bayram yanımda olabilseydin...

Keşke hiç büyümeyip hala seninle o güzel bayra
m sabahlarına uyanabilseydim...

Büyümek hiç bu kadar acı vermemişti bana, taa ki bu bayrama kadar!..

 

 

 

 

 

 

 

 


Kaç kere geliniyor dünyaya? Kaç kez sevebilir ve kaç kez aşık olabiliriz yaşadığımız sürece? Doğru kim, kim belirliyor doğru insanı? Hem kimin doğrusunu yaşamanın doğru olduğunu kim biliyor ki? Sevdiğimiz insanların iyilikleri için yaptığımız ileri gitmeler bazen bizleri dönülmez yolların çıkmaz sokaklarına götürebilir unutmayalım.

 

Yeniden öğrenelim sevmeyi, sevmenin engin denizinde hepimiz birer dalgayız, güneşiyle, kumuyla, fırtınasıyla. Ağaca da ihtiyacımız var ekmeğe de suya da……

 

Ellerimize batacak dikenleri çıkarmak için ihtiyacımız var birbirimize. Yeniden öğrenelim sevmeyi, yol kenarlarına birlikte dikelim rengarenk çiçekleri. Yeniden öğrenelim sevmeyi ve bilelim ki sevgileri barındırarak genişletebiliriz yüreklerimizi.

 

Yeniden öğrenelim sevmeyi korktuğumuz kötü sonuçlara ragmen...


 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 


BEN SENİN YARA BANDINIM DEĞİL Mİ?










http://arzucetin.spaces.live.com/



 

Tepede ki kale gibi..


Önünden geçen herkesin hayranlıkla baktığı, ihtişamlı bir kale . Dışarıdan görünen yıkılması güç duvarlar yüzünden insanların yaklaşmaya cesaret edemediği, gören herkesin içine girmek istediği, merak ettiği, koridorlarında gezinmek istediği, her odasının farklı bir mevsime, farklı çiçeklere ve farklı hayatlara açıldığı bir kale.

Bütün odalarını gezdim kalenin her oda da bir acıyı gördüm. Dışarısıyla içinin farklılığını içinde kaybolunca öğrendim. İçine sızılmasının zor olduğu kadar çıkışının da kolay olmadığını izledim.

Odaların birer birer kilitlendiğini, kolay kolay da açılmadığını fark ettiğimde ise çok geç kalınmıştı.

Çünkü odanın birinde kilitli kalmıştım..

 

 

 

 

 

http://arzucetin.spaces.live.com/

 

 

 

Beni Can Kulağıyla Dinler misin?..

Hiçbir anlamı yok hayatındaki güzelliklerin, özündeki müziği dinleyemiyorsan eğer…
Geçip gitmekteysen hayattan…

Gözündeki hüznü duymadan ritmini tutamazsın yağmurlu bir günde ayakkabılarını boyamak için bekleyen boyacı çocuğun, metroda yürüyen binlerce insanın ayak sesleriyle dakikaları sayamıyorsan eğer o treni hep kaçırırsın.

Bu şehrin melodisi de insanları gibi acımasız, gürültüye yakın sokaklardan yükselen nağmeler, hiç es yok, sükûnetten uzak, nezaketi tanımıyorlar bile…

Paylaşabileceğin çok şey var, dinlemeyi bilirsen; ama bu şehrin insanlarının dinlemeye vakti yok. Anlatamadıklarını biriktirmeyi seçmişler, kelimeler kabuk tutmuş üst üste…

Dinleyebilecek birini bulmayı, anlatmaya değer anılar biriktirmeyi özledim karşılıksız...

Seni bulmak istiyorum, biliyorum seninde kabuk tutmuş kelimelerin var paylaştıkça yumuşacık olacak…

Zaman kavramı olmadan dinlemek istiyorum en samimi anılarını, anlatmak istiyorum belki de sakin sakin yaşadıklarımı… Minik patileriyle pc'nin üzerinde dolaşan bir kedi gibi cümlelerinin müziğine dalmak istiyorum, her notasına dokunabilmek için söylediklerinin…

Seni duymak istiyorum, dinlemeye değer bulmak…

Korkmadan yürüyebilirim dikenli yollarda gece gündüz demeden, ayağıma batan dikenleri hissetmeden koşabilirim aşk için…

Tek dileğim yolun sonunda beni beklediğinden emin olduğum, güvenli bir çift melek kanadı gibi açılmış kollarının varlığından haberdar olmak, kanayan yaralarıma merhem olacağına inandığım terinle pansuman yapmak…

Geceyi yorgan yapmanı istemiyorum üstüme ya da yıldızları benim için kaydırmanı, güneşi karlı dağlar ardından benim için doğuramazsın biliyorum.

Hayatın senfonisi kusursuzca sürmekteyken, ben sadece seninle şahit olmak istiyorum bu olanlara tatlı bir kumsalda, özgürlüğüne dokunmadan senin, seni senden koparmadan, sende olanı değiştirmeye çalışmadan kendimi kandırmadan…

Seninle tanışmak istiyorum… Teninle tanışmak…

Bana sözler verme! Sürprizleri de sevmem zaten, sürprizlerim hep yaşıma yaş ekleyen gerçekler oldu, çok yaşlandım, küçük yaşta tanıştım sürprizlerle…
Hediyeler istemiyorum senden, hediyelere boğulan mutsuz kadınlardan değilim, ama biliyorum ki hayatımdakilere sunulmuş şen kahkahalar atan tuhaf bir hediyeyim, beni geri çevirme yeter.

Seninle konuşmak istiyorum… Teninle konuşmak…

Yalnız gecelerinin karanlık yüzünü kalabalıklardan seçilmiş pırıltılı kelebeklerin simli örtüleriyle örtemezsin…

Sessiz sakin bir gecede üşüyen sırtında bir sıcaklık hissedersen, uykuna bekçilik eden duru bir kadın çıkagelmiş sana bilmediğin şeyler anlatıyorsa dinle! "Sen şehvete aşk adını vermişsin, ikisinin arasında ne kadar uzun yol olduğunu bilsen…" O anda senin için atan kalbin ritmini can kulağıyla dinlemiyorsan eğer, sabah asla gerçek olmayacak masmavi bir rüya gördüğünü düşünerek uyanmaya mahkûmsun, geçip gitmektesin hayatın o değerli armağanının yanından, farkında olmadan…

Hiçbir anlamı yok hayatındaki güzelliklerin, özündeki müziği dinleyemiyorsan eğer…
 

"Sana anlatacaklarım var, beni can kulağıyla dinler misin???"
 
 



 

 

 

 

http://arzucetin.spaces.live.com/

 
 
 
 
 
 
 
 
 

Getme kimsesizem men, qal sene qurban

Ömürlük hemdemim ol sene qurban

Menle şirin danış, menle şirin gül

Elensin lebinden bal, sene qurban

Getme uzaqlara qal, qal sene qurban

Bu dilsiz ağızsız lal sene qurban

Menle şirin daniş, menle şirin gül

Elensin lebinden bal sene qurban

Amandır düşmesin qelbine eğyar

Yanağında qara xal sene qurban

Eger üz cevirib getsen uzaga

Qalmaz aşiqinde hal, sene qurban!

 


 

 

 

Muhteşem bir ses mükemmel yorum.

 


  

 

 

 



Nezaket Teymurova





 
 
 
 
 
 
 
 
*********************************



 
 
 
 
Ne kadar uğraşsan da anlatamıyorsun duruşunla kimse için, hiçbir sistem için tehlike oluşturmak istemediğini, kedinle uyumaktan ne kadar memnun olduğunu, iş ve ev arasında kendine ayıracak vakit bulamadığını, şehrin ve insanların yarattığı karmaşada kendi iç sesini aradığını...

Sen iç sesini ararken derinlerinde, dış sesler konuşuyorlar hayret verici bir azimle: "Bu yaşa geldin böyle yaşanacak, şu yaşa geldin, şöyle yaşanacak" diye. Herkese konuşuyorlar hem de. Herkese konuşuyorlar ki kimse iç sesini arayamasın. Ve hep aynı telden çalıyorlar gariptir ki.
 
Hayatını nasıl bir çerçevede yaşayacağını dikte ediyorlar, dinle ya da dinleme. Nedenler, sonuçlar, oluşlar hep aynı: "Okulu bitirdin; işe gir o zaman. İşe mi girdin; e evlen artık! Evlenemedin mi? (Vah yazık! Topal mısın?) Evlendin mi? O zamana bir çocuk yap. Bir çocuğun var mı? İkinciyi ne zaman düşünüyorsun, yalnız kalmasın çocuk! (Aman, Allah korusun boşandın mı? Dul hayatı zordur hemen yeni bir koca bul.) Çocuğun büyüsün onu da evlendir bir an önce, sonra o da çocuk yapsın, eh sen de bir ara ölüverirsin."

Hiçbir istisnayı kabul etmeyen mecburi hayat çizgisi bu. Babaannen ölmeden önce mürüvvetini görmek ister mutlaka, 93 yaşına gelmiştir bu azimle, seni her gördüğünde müjdesini bekler ve umudunu kesmez. Teyzeler, halalar, yengeler, kuzenler, kankalar Çevrende alyansını takıp kendi olmaktan geçmiş ne kadar kadın varsa hepsi (evli kadınların kendi aralarında yaptıkları sessiz ve sözsüz bir anlaşmanın gereğince) bekarlık hastalığına çare bulmak için çabalamaktadırlar, düğünde göbek atmak onların en doğal hakkıdır vesselam.
 
Ama sen 30'a merdiven dayamış olmana rağmen hala bir göbek attıramamışındır cemil cümle hatunlara, (15 yaşında bir genç kızken ne kadar umutluydular senden: "Güzel kız bu, hemen evlenir" diye daha o zamandan planlamaya başlamışlardı). Evli kadın güvendedir ne de olsa, onu koruyacak, kollayacak biri vardır başında.
 
Baban seni kocana teslim etmiş olmanın huzuruyla horlayacak yatağında. Ama sen, sen tutturdun "Ben dünyayı gezeceğim" diye. Çocukken de inatçıydın zaten, herkesin sevdiğini sevmez, bisikletin tepesinden inmez, yağmurdan ıslanmış toprağı kazıp bulduğun solucanları kavanozlarda biriktirir sonra kahkahalar atarak onları tavuklara yedirirdin; bütün çocuklar dondurma için yalvarırken, sen burun kıvırır ağzına bile sürmezdin.
 

Kimseye anlatamıyorsun tek başına duruşunla kimse için, hiçbir sistem için tehlike oluşturmak istemediğini, kedinle uyumaktan ne kadar memnun olduğunu, iş ve ev arasında kendine bile ayıracak vakit bulamadığını, şehrin ve insanların yarattığı bu kakofonide kendi iç sesi aradığını, anlatsan da anlaşılmıyorsun. Kadınsın işte; konforlu bir ev, hayırlı bir eş, çocuklar, elindekilerin değerini bilirsin.
 
Senin doğal yaşam ortamın dört duvarın arasıdır; ister evde ister ofiste. Bunlar seni hapseden değil koruyan duvarlar. Böyle düşünüyor ötekiler. Kimse senden insanlığı kurtaracak buluşlar yapmanı beklemiyor, kimse senden savaşmanı, mücadele etmeni beklemiyor. Hava kararmadan evinde ol, çocuklarını iyi okullarda okut, hep bakımlı görün, hanım hanımcık ol, macera arama.

Ama yetmedi işte! Sen diyorsun ki "Hayatın damarını hissetmek istiyorum, diyar diyar gezip iç sesimi bulmak istiyorum." Çocukken okuduğun kitapta: "Üzerinde en az ayak izi olan yolu seç" diyen cümleyi unutamadın. Herkes okudu o kitabı, herkes sevdi, ama sen başka türlü anladın.
 
Kendi üzerine alındın, sana özel bir mesaj sandın O kadar çok kitap okumasaydın, o kadar çok cümlenin altını çizmiş ve herbirini kendi üzerine alınmamış olmasaydın rahat rahat uyuyacaktınız maaile. Kim bilir ne rüyalar görecektiniz ah Arzu ah, nasıl kurtulacaksın uzak diyarların sevdasından?
 
 

 
 
 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 
 

http://arzucetin.spaces.live.com/

Hoşgeldin Eylül

Hoşgeldin Eylül. Ilık rüzgarlarla saçlarını tara arkadaşlarımın. Yeni evlerinde içleri içine sığmasın. Yanlarında sevdikleriyle geleceğe doğru yürürken aydınlık olsun yolları. Şarkılar,şiirler eşlik etsin onlara.

Eylül hoşgeldin. Can Arkadaşlarım melektir benim. Onlara güzellikler sun. Hayatın içinde olduklarını unutup güzel bir masal içinde yaşasınlar. Sevdiklerinin yanında yağmurda yürürken hiç üşümesinler.

Eylül yeni mevsimin müjdesi olduğun gibi onların hayatının da müjdesi ol. Hoşgeldin eylül, hoşgeldiniz aşkla yeniden doğan arkadaşlarım benim...

 



 




 


 
Ne zaman gözlerimin yanıldıgını anlasam, yüregimle baktım...
Ve hiç yanılmadım...

 
 
 
 
 

 

 
 

Kendime bir ömür boyu mutluluklar diliyorum.

 

Çevremde nereye bakarsam bakayım herkes birbirini ayak üstü aldatıyor.. Evli erkekler sevgililerini nasıl anlattıklarını anlatıyorlar itiraf sitelerinde, hemde gerine gerine..

 

18-19 yaşında yeni yetmeler 1 ay gibi uzun (!) bir zamandır seks yapamadıklarından şikayetçi. Bu kadar mı yozlaşmış bir toplum olduk biz.

 

Derdim kimsenin kimseyi aldatmaması değil ama nasılda bu kadar övünerek büyük bir iş başarmışcasına anlatabiliyor insanlar birbirlerini nasıl kandırdıklarını? Hayretle takip ediyorum internet üzerinde ve takip ettikçe kendi hayatımla ilgili tedirginliklere düşüyorum.

 

Herkes birbirini bu kadar kolay ve bu kadar önemsizmiş gibi aldatırken ben neredeyse yalnızlığımla evlenmek üzereyim. ben ve yalnızlığım... Ve çevremdeki bu fütursuzca aldatmaları gördükçe de sanırım daha nice yıllar bekliyor beni sevgili yalnızlığımla beraber..

 

Kimileri sadece ihtiyaç için günübirlik ilişkiler yaşarken, ben ve benim gibiler hoşlanmadıkları bir insanın elini bile tutamıyor.

 

Bunun sonu nereye gider bilemiyorum..

 

Ama yalnızlığımla birlikte kendime bir ömür boyu mutluluklar diliyorum.

 

 

 

 

 
 
 
 
 

 

 

 

 

Bugünlerde kelimeler yok,
Kelimeler anlamzsız,
Kelimeler yetersiz....
Öfke, kızgınlık, acı, korku yok,
Neşe, sevinç, mutluluk hiç yok...
Yazın cehennem sıcağında mavi bir deniz düşlüyorum,
Son umut kırıntılarıyla,
Martılar bilmem niye çığlık çığlık...
Ben yine bir sonbahar hüznüne tutulmuşum nedensiz... Ümit yok....

 


 

*****************************************************************

 

Bir bir söner şehrin ışıkları.İnceltilmiş yalnızlık sözleri salınır;koyu lacivert gecenin koynunda... Yanlızlığın da imitasyonu sürüldü piyasaya diye geçirirsin içinden,gülümsersin.
Bir sigara yakar,usulca aralarsın perdeyi.Buz tutmuş camın alnına değdiği yerde tütmeye başlar,yitirilmiş sevdaların pişmanlığı...


Arka sokaklardan boğuk motor sesleri işitirsin. Bilirsin her gidenin bir yere vardığını...Ama yollar kendine öncedir,varamaz bir yere,bunu da bilirsin.
Uzak gider köpek ulumaları,ıssız caddeler boyunca... Buğulanmış cama harfler çizersin.Anlamlı hiçbirsey kalmamıştır aklında...

Eğilirsin.bir kitap alırsın kitaplığın en alt rafından...Okumak isteyip istemediğini bilemezsin. Rastgele karıştırısın sayfaları.Kemirmeye başlar içini,geceyi uzatmak için kurduğun tüm tuzakların boşa gitmesi...Sabahın ilk ışıklarına yakalanmaktan korkarsın.Alelacele bırakırsın kitabı bir sehpaya.Unutursun gece lambasını kapatmayı,yorganı üstüne çekersin...

Bilirsin her gidenin bir yere vardığını...
Ama yollar kendine öncedir,varamaz bir yere. Bilirsin...

 


 

**************************************

 

 

Alışma bana,ne yapacagım belli olmaz, bugün varım, yarın birden yok olurum...
Dokunma bana, kapanmamış yaralarla doluyum, canımı acıtma bi yara da sen açma...
Sevme beni, yoğun duygularımda kaybolursun, tutuştururum...
İsteme beni, yasaklarla bogusursun, engellerle doluyum...
Çözmeye çalışma sakın, seninle karışır iyice kördüğüm olurum...
Anlama beni, ben kendimi anlarım, ben böyle mutluyum...
Aşkı yaşatmamı isteme asla, ben aşka yıllardır inanmıyorum...
Güveniyosan kendine inandır beni aşkın varlıgına,sonucunda öyle bi aşk yaşatırım ki,
vazgeçemezsin, tutkun olurum...
Yıkabilirsen duvarlarımı, sakın bırakma beni,
tüm tutkularım ve gücümün arkasında, hala minik bir çocugum, büyütemezsen kaybolurum..

 

 


 






 

 

 





 

 

http://spaces.msn.com/members/arzucetin/

 

 

 

"Kozanın içi karanlık, zaman zaman hiç çıkış yokmuş gibi görünebilir.

Aslında tırtıl artık kelebek oluyor.

Duraklama artık özgürlüğe dönüşüyor.

Derin değişim böyle bir şeydir işte.

Hayatını şimdiye kadar yönetmiş olan içsel hükümetin yerine

yeni bir rejim gelmiş gibi hissediyorsun.

Bir ihtilal başladı.

Yeni inançlar biçimleniyor.

Dünyanın işleyişine dair yeni anlayışlar oluşuyor.

Korkular serbest bırakılıyor ve aşılıyor.

Kişisel özgünlüğe daha büyük bir adanmışlık gerçekleşiyor.

Hayatımızın geçiş dönemleri

her zaman en zengin dönemlerdir.

Işığa doğru ilerliyorsun.

Karanlıklar geçecek.

Kelebek geliyor.

Tırtıl ebediyen o kozada kalamaz.

Vakti geldiğinde kelebek çıkmak zorunda.

Doğanın saati senin saatinle paralel değildir."

 

 

 

 

 
 
 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

   http://spaces.msn.com/members/arzucetin/

 

  http://spaces.msn.com/members/arzucetin/

 

 

 

 

 http://spaces.msn.com/members/arzucetin/

 

 

 

 

 

 

 

"...Bir kadını aglatırken çok dikkat edin, çünkü Tanrı gözyaşlarını sayar!

Kadın erkegin kaburgasından yaratıldı, ayaklarından yaratılmadı, öyle
olsaydı ezilirdi; üstün olmasın diye başından da yaratılmadı.

ama göğsünden yaratıldı, eşit olsun diye;...kolun biraz altından
korunsun diye....kalp hizasından SEViLSiN diye...

 


 

  

 

 

 http://spaces.msn.com/members/arzucetin/

 

 

  

 
Ellerin güzelliğini kaybetmiş nasırdan,
Hüzün rengi almış saçlarının her teli
Gözlerine gölgeler düşmüş kahırdan,
Gözlerin ki, gördüğüm gözlerin en güzeli
Ne kadar değişmişsin ben görmiyeli

Böyle mahsun kederli değildin eskiden
Fıkır fıkır gülerdi gözlerinin içi
Dudakların nemliydi sevgiden, arzudan
Yapraklarına çiğ düşmüş karanfiller gibi
Baygın kokusuna anılarla beraber giden
Böyle mahsun kederli değildin eskiden

Sevdiklerin vefasız mıydı bu kadar
Ağlamaktan mı karardı gözlerin
Bir zamanlar göz yaşını sevmezdin

 
 

 

 Ne kadar değişmişsin ben görmeyeli,

 

 

şimdi neden yaşardı gözlerin
Hasta mısın, yorgun musun nen var
Sevdiklerin vefasız mıydı bu kadar

Arzular vardır bilirsin anlatılamaz
Eskisi gibi kalsaydın ne olurdu
Taptaze,kar gibi beyaz
Keder sana yakışmıyor gül biraz
Arzular vardır bilirsin anlatılamaz...

 

http://spaces.msn.com/members/arzucetin/

 

 

  

Eğer, hayatınızın herhangi bir an'ına gidip

orada sonsuza dek kalacaksınız deseler yalnızca iki şeyden birini seçmek isterdim.

Biri, o çocukluğun bahçesindeki ağacın dalına asılı salıncakta sallanırken...

Öteki, bütün hayatım boyunca en çok sevdiğim adamla öpüştüğüm ilk gün...

Herkes aşık olmanın ortak dilini bulup yazmaya çalışıyordu.

Ama aslında bu kadar basitti işte; Birini öptüğünde salıncakta sallanır gibi hissediyorsan aşıksın." 

                                                                                                                            Kürşat Başar

                                                                                                                             (Başucumda Müzik)

 

 

 

 

 

 

 

 

 

      

 

 

 

 

  

 

 

 

 

 
 

 

 

Bilmezdim Sevgininde Bir Rengi Olduğunu 

 

An olur, deli sevdamın suskunluğunu yüklenirim bir başıma.
An olur, buluşur yüreklerimiz en masum sevda yollarında.
Umut ki, bitivermiş daha yolun en başında...
Ne yolumdasın ne yolsun sen bana...
Bilmezdim ışıksız yollarda umuda kavuşmanın yorgunluğunu,
Bilmezdim, umudun bir rengininde siyah olduğunu.

Gece olur, en parlak yıldıza takılır dalar gözlerim...
Gece olur, aniden kayar gider yokluğuna yıldızım.
Gölgen ki, düşüvermiş kalbime..
Ne yakınsın ne uzaksın sen bana.
Bilmezdim hayalinin aynalarda da konuştuğunu...
Bilmezdim, gözlerinin gökyüzünde de durduğunu.

Gün olur, buz dağından kopan bir buz parçası kadar soğuk,
Gün olur, ısıtır evrenimi güneşimin içime çizdiği ufuk...
Sevgin ki, yakıvermiş ateşiyle,
Ne sıcaksın ne soğuksun sen bana..
Bilmezdim sevginin de ateşten bir gül olduğunu..
Bilmezdim, gökkuşağınında çiçek gibi solduğunu.

Mevsim olur, damarlarımda dolaşan kan cehennem sıcağında kavrulur.
Mevsim olur, yüreğimde kopan fırtınalar kızgın çöllere savrulur.
Şefkatin ki, sarıvermiş ruhumu...
Ne ellerindeyim ne ellerimdesin sen bana
Bilmezdim yağmurun suyuda hasretiyle kuruttuğunu,
Bilmezdim, çölde gezinen yaralı bir ceylanı yüreğinden vurduğunu...

Neşe olur kahkahalarla ağladığıma güler geçerim...
Neşe olur, mutluluğu martıların sesinden dinlerim.
Gülümseyiş ki, dönüvermiş hıçkırığa içimde...
Ne yalansın ne doğrusun sen bana...
Bilmezdim bir gülümseyişin kadehlerde gözyaşı sunduğunu.
Bilmezdim, dudaklar gülümserken yüreğe kan dolduğunu.

Son olur, ayrılık heceleri bir bir kıyıya vurur...
Son olur, sözler biter şiirler nağme nağme konuşur.
Adın ki şiir oluvermiş dudaklarımda,
Ne aşkımsın ne canımsın sen bana.
Bilmezdim her aldığım nefeste ölümü soluduğumu,
Bilmezdim, canımsın dediğim minik kuşumun kafesinden kanatsız uçtuğunu...

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

http://spaces.msn.com/members/arzucetin/

 

 

 

 


 

Biri beyaz biri kara iki kedi..
Birbirlerinin omzuna kollarını dolamışçasına birbirlerine şefkatle sarılarak,
birbirlerine dayanarak yola çıkmışlar.
Gölgeler akşamüstünü söylüyor.
Yorgun bir günün sonunda eve dönüyorlarmış gibi.
Yüzlerini görmüyoruz ama eminim mırıl mırıl konuşuyorlardır.

Belli sınanmış, denenmiş bir dostluk bu,
Uzun yolları da göze alabilen bir dostluk

Ya biz, binde bir karşımıza çıkan dostluk, arkadaşlık, sevgililik fırsatlarını ne yapıyoruz?
Akşam üstünün bir saatinde yorgun gövdemizi yaslayıp mırıl mırıl konuşabileceğimiz,
Omzumuza dolanan bir kolun, başımızı yaslayabileceğimiz bir omzun,
Belimizi kavrayan bir elin, uzun yollara dayanıklı ayakların sahibi karşımıza çıktığında tanıyabiliyor muyuz onu,
Değerini biliyor, biricikliğini, benzersizliğini anlayabiliyor muyuz? ...

Yoksa hayatı sonsuz, fırsatları sayısız sanıp
Kendimizi hep ilerde bir gün karşılaşacağımızı sandığımız bir başkasına,
Bir yenisine ertelerken hayat yanımızdan geçip gidiyor mu?

Karşımıza erken çıkmış insanları yolumuzun dışına sürüklerken
Bir gün geri dönüp onu deliler gibi arayacağımızı hiç hesaba katıyor muyuz?
Hayat her zaman cömert davranmaz bize, tersine çoğu kez zalimdir,
Her zaman aynı fırsatları sunmaz, toyluk zamanlarını ödetir.

Hoyratça kullandığımız arkadaşlıkların, eskitmeden yıprattığımız dostlukların
Savurganca harcadığımız aşkların hazin hatırasıyla yapayalnız kalırız bir gün...

Bir akşamüstü yanımızda kimse olmaz,
Ya da olanlar olması gerekenler değildir.
Yıldızların bizim için parladığını göremeyen gözlerimiz,
Gün gelir kayan yıldızların gömüldüğü maziye kilitlenir...

Kedilerin özel bir anını yakalamak gibidir
Kendi hayatımızdaki olağanüstü anları ve olağanüstü kişileri yakalamak.
Bazılarının gelecekte sandıkları 'bir gün' geçmişte kalmıştır oysa;
Hani şu karşıdan karşıya geçerken, trafik ışıklarında rastladığınız,
Omzunun üzerinden şöyle bir baktığınız sonra da boşverip
'Nasıl olsa ilerde bir gün tekrar karşıma çıkar.' dediğinizdir.
Oysa tam da o gün bu zalim şehri terk etmiştir O,
Boş yere bu sokaklarda aranırsınız...

MURATHAN MUNGAN

 

 

 

 

 

 

 http://spaces.msn.com/members/arzucetin/

 

 

 

 

 

 http://spaces.msn.com/members/arzucetin/

 

 

 

 http://spaces.msn.com/members/arzucetin/

 

 

 

Bir uykunun en güzel yanı
seninle uyanmaktır
senden uzak bir uykuyla
kandıramıyorum hiçbir geceyi...

 

 

 

 http://spaces.msn.com/members/arzucetin/

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

Dalında erken kurutulmak isteyen

sonbahar yaprakları gibi,mevsimsiz

düştün yüreğimden;

Yalanların en arsızını duydu

kulaklarım sen veda ederken;

ayrılık aç bir çocuk iştahı ile

saldırdı yüreğime.

Notlar düşerim defterime "belkiler"çoğalıp

siyahlar kuşanırım...

Ben gecenin koynuna koşarken,

gece içimden geçer;

ipek böceğinin kozasını örmesi gibi...

Ilık bir şubat gecesi,

gelişini dünüp,kaparım gözlerimi"belki gelirsin"i,

bir müjde gibi koyup yüreğime;

çeşmelerden daha susuz,daha özlemli

gök kuşağının içinden çeker alırım kırmızıyı;

sevdayı anlatan tek renk olduğundan.

Kırmızılar kuşanırım...

ateş nasıl kül olacaksa bir zaman

sonra karanlığımda

aydınlığa döner, aralanır perdelerim...

 

Atilla ışık

********************************************************************************************

 

 

http://spaces.msn.com/members/arzucetin/

 

 

 

 

  

 

 

 

 

 

 

***

 

 

 

http://spaces.msn.com/members/arzucetin/

 

 

 

 

FİLOZOF VE FELSEFECİLERE GÖRE AŞK

BENCE EN GÜZEL OLANI (sevdiğinizin kulağına fısıldadadıgınız)

SİZE AİT OLANDIR....

 

SANIRIM BU KONUDA EN GÜZEL SÖZÜ ÖZDEMİR ASAF SÖYLEMİŞ

‘’BİR AŞKI ANLAMAK İÇİN BİR ÖMÜR GEÇİRECEKSİN’’’DİYE

 

 

 

 

http://spaces.msn.com/members/arzucetin/

 

Aristo Tales:
"Sevmek aci çekmektir, sevmemek ölmek. Sevmek zevktir ama yalniz sevilmenin hiçbir zevki yoktur"

 

http://spaces.msn.com/members/arzucetin/

 

Bailey:
"Ask dünyanin en tatli mutlulugu ile en derin acisindan yaratilmistir"

 

http://spaces.msn.com/members/arzucetin/

 

Balzac:
"Ask yasaminda kadin, ancak hünerli bir çalgicinin elinde dile gelen bir lir gibidir. Kadinlar bizleri sevdikleri zaman her suçumuzu bagislarlar"

 

 

http://spaces.msn.com/members/arzucetin/

 

Basta:
"Erkek az fakat sık sever, kadin ise çok ancak bir kez sever"

 

 

http://spaces.msn.com/members/arzucetin/

 

Jacob Boehme:
"Istek, hareket/genisleme, yön veren tezlere bilgelik eklendiginde ask olur"

 

 

http://spaces.msn.com/members/arzucetin/

 

Duclos:
"Ask bikilmayandir. Her seyden bikilabilir ama asktan ...

hayir"

 

 

http://spaces.msn.com/members/arzucetin/

 

Antoine Bret:
"Askin ilk solugu mantigin son solugudur"

 

 

http://spaces.msn.com/members/arzucetin/

 

Fenelon:
"Sevmeden yasamak yasamak degildir. Az sevmek ise

sürüklenmektir."

 

 

http://spaces.msn.com/members/arzucetin/

 

Freud:
"Yasam belirtisinin kökeninde duygulanma; duygulanmanin da temeli asktir"

 

 

http://spaces.msn.com/members/arzucetin/

 

Victor Hugo:
"Ask bir deniz, kadin onun kiyisidir." 
 

 

http://spaces.msn.com/members/arzucetin/

 

Montaigne:
"Ask utanma ve çekinmenin oldugu yerde vardir."

 

 


http://spaces.msn.com/members/arzucetin/

 

Newton:
"Ask köprü kurmaktir. Insanlar köprü kuracaklarina duvar ördükleri için yalniz kalirlar."

 

 

http://spaces.msn.com/members/arzucetin/

 

Cenap Sehabettin:
"Kadin olsun, kitap olsun cildine aldanmayip içindekilere bakilmalidir."

 

 

http://spaces.msn.com/members/arzucetin/

 

Shakespeare:
"Degisiklikle karsilasinca degisen ask, ask degildir... Ask gözle degil ruhla görülür."

 

 

http://spaces.msn.com/members/arzucetin/

 

Mevlana:
"Bir aski baska ask söndürebilir. Askta ne yükseklik, ne alçaklik, ne de akillilik ve akilsizlik vardir. Hafizlik, seyhlik, müritlik yoktur. Sadece kepazelik, asagilik ve rintlik vardir. Insanin topragini ask sebnemi ile yogurduklari için alemde yüzlerce fitne ve kargasalik peyda olur. Askin yüzlerce nesteri, ruhun damarlarina sokuldu ve oradan gönül adi verilen bir damla aldi... Ask öyle engin bir denizdir ki, ne kenari vardir, ne de ucu bucagi."

 


http://spaces.msn.com/members/arzucetin/

 

Mu-Ti:
"Kim baskasini severse kendisi de sevilecektir. Baskalarini kazandirmis olan kendisi de kazanmis olacaktir. Tüm insanlar kendileri arasinda karsilikli bir sevgi hissederlerse, güçlüler zayiflari avlayamazlar, sayilari çok olanlar daha az sayidakileri, baskilari altina alamazlar. Zenginler yoksullari asla baskilari altina alamazlar, usta olanlar da beceriksizlerle alay edemezler. Sevgide tarafsizlik, kisisel sevgide yanilmayi önler; tarafsiz sevgi kisisel sevginin de güvencesidir."

 

 

Image Hosted by ImageShack.us

 

Pascal:
"Ask iradenin eregidir. Her çesit dissal emir ve baskilardan çok usa uymak gerekir. Iradenin eregi olan bu asktan baslayip tutkuda sona eren bir yasam mutludur. Bunlardan birini seçmem gerekse 'ask'i yeg tutarim. Biz ask karakteri ile dogariz. Ask ruhumuz yetkinlestikçe gelisir ve bizi güzel görünen seye sürükler. Bundan sonra artik bizim bu alemde sevmekten baska bir sey için var oldugumuzdan kim kuskulanir? ... Askin konusu güzelliktir ve insan evrenin en güzel nesnesi oldugu için disarida aradigi bu güzelligin örnegini kendi içinde bulmasi gerekir. Bu itibarla insan ancak kendisine benzeyeni ve olabildigi kadar kendisine yaklasani sever. Sevmeye baslayinca eskisinden bambaska bir insan oldugumuzu anlariz. Asktan söz ede ede insan asik olur."

 

 

 

 

 
 
 
 
 
 

 

http://spaces.msn.com/members/arzucetin/

 

 

***

 

  

 

 

  http://spaces.msn.com/members/arzucetin/

 

 

 


 
 

Image Hosted by ImageShack.usSEVGiSiZ OLMAZ Image Hosted by ImageShack.us

Mutlaka seversin. Öyle ya da böyle birini mutlaka seversin.
insan olmanın, var olmanın, yasadığını hissetmenin, bir şey
olduğunun farkına varmanın en üst düzeydeki fiilidir sevmek.
Mutlaka seversin. Sanal ya da gerçek birini mutlaka seversin.
Kendini gerekli hissetmenin, anlamlı bir varlık olduğunu
farketmenin, yaşama sevincinin hücrelerinde dolaştığını
kavramanın en üst düzeydeki sözcüğüdür sevgi.
Mutlaka seversin. Doğru ya da yanlıs birini mutlaka seversin.
Kendini çocuk gibi hissetmenin, hüznünü bir Eski Yunan
tragedyası gibi, neşeni Dionisos senlikleri gibi yaşayabilmenin,
isteğin, arzunun, yoğunlaşmanın ya da buharlaşmanın
çağrısına kaptırabileceğin en üst düzeydeki duygudur aşk.
Mutlaka seversin.
Kalıcı ya da geçici birini mutlaka seversin.



Image Hosted by ImageShack.us
SEVGiSiZ OLMAZhttp://spaces.msn.com/members/arzucetin/ 

 
Bir kez bile deliler gibi sevmeden, hatta karşılık
görmeden deliler gibi sevmeden, bir kez bile deliler
gibi sevilmeden, karşılıksız sevilmenin hazzına
erişmeden bu dünyadan çekip gitmek olacak şey değil...

  

 

 http://spaces.msn.com/members/arzucetin/

 

 

 

 

 

 http://spaces.msn.com/members/arzucetin/

 

 

 

 http://spaces.msn.com/members/arzucetin/

 

 

 

 

Sarp ve kayalıktır sevginin yolları,

Ama içinize ateş düştü mü izlemekten geri durmayın,

Gerçi sözleri düslerinizi darmadağın edebilir,

Ama sizinle konustuğu zaman yine de ona inanmamazlık etmeyin,

Cünkü başınıza tacı oturtacak olan da,

Sizi carmıha gerecek olan da sevgidir,

Tıpkı püsküllerin mısırı sarışları gibi sevgi de sizi kendisine sarar,

Soyunmanız ve önünde cıplak kalmanız için sizi zorlar,

Bembeyaz kesinceye dek evirir, çevirir, acı verir caniniza,

Boyun eğdirinceye dek ezer, yoğurur sizi,

Sevgi tüm bunları başarır, yeter ki siz kalbinizin sirlarini ögrenin,

ve bu yolla Hayatın yüreğinden bir parça olun,

Ama diyelim ki korkulara kapılmışsınız,

Ve sevgiden salt bir huzur ve zevk bekliyorsunuz,

O zaman bir an önce cıplaklığınızı örtün ve sevginin zorlu düzeninden uzaklaşıp

Mevsimleri olmayan bir dünyaya sıgının daha iyidir,

Karşısındakine kendinden başka birşey vermez Sevgi,

Ve kendinden başka hiçbirşeyi geri almaz,

Çünkü sevgi kendi kendini bütünler ve kendi kendine yeterlidir,

Sevginin kendini mutlu etmekten öte hiçbir arzusu yoktur,

 

 

 http://spaces.msn.com/members/arzucetin/

 

 

Ama eğer sevgiye kapılmışsanız ve tutkularınız olsun istiyorsanız,

Sunları kendinize seçin;

Tutkunuz,sevginin içinde erimek olsun,

Tutkunuz,aşırı duygusal davranışların getireceği acıları tanımak olsun,

Tutkunuz,kendi Sevgi anlayışınızla kendinizi vurmak olsun, Varsın istekle ve coşkuyla aksın kanınız,

Tutkunuz,kanatlanmış bir yürekle sabaha gözlerinizi açıp sevgi dolu bir güne başlayabiliyor olsun teşekkur etmek olsun,

Tutkunuz,gün öğleye eriştiğinde oturup sevginin heyecanını düşünmek olsun,

Tutkunuz,gün akşama erdiğinde evinize minnet dolu bir yürekle dönebilmek olsun,

Ve yüreğinize gömdüğünüz sevgili için iyi birşeyler dileyip yatın;

Dudaklarınızda onu yücelten bir şarkı olsun...

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 



"ayrı kara parçalarında,
ortak gökyüzüne bakmanın avuntusu var şimdi.
ne denir ki bu aşka...
yokluğumun kül tablasında, kırmızı rujlu sönmüş sigara izmariti
üzerine yatamadığımız bir yatak gibi kaldı aşkımız
ne denir ki bu aşka...
çarşafı bozulmayan bir sevdamız var şimdi..."

tasviri zor içimde başlayan ayrılıkların.
bana kalan, gözlerime delici son bakışın yalnızca.
oysa sözler vermiştik birbirimize değmeyecekti gözlerimiz.
arkanı dönüp giderken sen, ben içimdeki karanlığa uğurlayacaktım seni.
sevdiğin şiirleri alacaktın yanına giderken.
bir tek, bir tek bana yazdığın ilk ve son şiiri yanıma,
başucumdaki tozlu günlüğün sayfalarında bırakacaktın.
orada yazdığın son satır gibi hayatın tuhaflığına bir kez daha küfredecektin. Gözlerine bakıp "ne diyebilirim ki gidişine" diyecektim...

 

 

 

 

Ne demiştik bu aşka!

 


Gözlerim kangren kabuslara uyanmakta.
sanki tüm hazineleri keşfedilmiş ruhumun.
tüm gözler görmüş en gizli anlarımı , sensiz bu kadar düşecek miydim elden ayaktan?

Seni düşünmenin suç, hiç düşünmemenin kabahat olduğunu bildiğim halde
Ayrılık ayrılık kokarken avuçlarım
çığlık gibi iner adın, usul usul üstüme
işte bu yüzden ağır ağır çökerim bulunduğum yere,
Kanayan yerlerimi görmemeni istedikçe, utanır arsızlığım yalan olur;
Şarap tadını verir ağzımda işte o zaman yalnızlığın..
Bir tutam toprak kokar, bir tutam gece, kaç zaman oldu kokun sinmeyeli üstüme…
Kaç gece yürümedik ıslaklığında çimlerin yalınayak, deniz olup kaybolmadık maviliğinde ufukta geçen gemilerin…
şimdi geçmişe dair izler taşıyorum yüreğimde.
ne zaman uzaklığını fark etsem karanlığın korkusu iniyor yüreğime.
dokunduğun bir eşya, nefesinden yoksun bir oda belki de
umulmadık bir sessizlik kaplıyor yüreğimdeki yedi veren bahçeleri .
geçmiş bir aşkın sureti var şimdi avuçlarımda
bambaşka bir iklimdeyim sanki
zaman tükendi bende, pusuda bekliyor şimdi beni yalnızlık.
anladım ki sevmek lanetli
söyle sevgili;
ne demiştik bu aşka!..

  

 

 http://spaces.msn.com/members/arzucetin/

 

 

 

http://spaces.msn.com/members/arzucetin/

 

 

  

***

 

 

 

 

 

Günlerden bir gün Kirlangicin biri bir adama asik olmus. Ve adamin penceresinin önüne konup adama söyle demis:
- Ben seni cok seviyorum lütfen pencereyi acip beni iceri alda birlikte yasayalim.
Adam:
- Olmaz alamam... Sen bir kussun hic bir kus adama asik olurmu?... demis.
Kirlangic tekrar:
- lütfen pencereyi acip beni iceri al birlikte yasariz. Hem ben sana dost ve arkadas olurum caninda sikilmaz birlikte yasar gideriz. demis.
Adam yine:
- Olmaz alamam...Git basimdan, diye cevap vermis. Ücüncü ve son defa kus adamin penceresinin önüne konup adama tekrar söyle demis:
- lütfen beni iceri al.. Artik soguklarda basladi, disarida kalamam biliyorsun ben sicak havalarda yasayabilirim sadece beni iceri almassan baska sicak ülkelere gitmek zorunda kalirim. Lütfen beni iceri alda burada kalayim. Birlikte yemek yer omuzuna konar seni neselendirir sana yarenlik ederim. Hemsende benim gibi yalnizsin, der...
Adam ona:
- Git derhal basimdan!... Ben yalniz kalirim demis ve kusu kovmus...
Kirlangicta bu cevap üzerine üzüntülü bir sekilde ucmus ve uzaklara gitmis..

Adam kirlangic uzaklara gittikten sonra düsünmüs ve kendi kendine " Ben ne aptal , nekadar akilsiz bir adamim, niye kirlangicla birlikte kalmayi kabul etmedim? Ne güzel birlikte kalirdik demis ve cok pisman olmus, pisman olmus ama is isten gecmis. Kendi kendine nasil olsa sicaklar baslayinca kirlangicim gine gelir bende onu iceri alir birlikte mutlu bir hayat sürerim, demis. Ve penceresini sonuna kadar acip beklemeye baslamis. Yazin gelmesiyle kirlangiclarda gelmeye baslamis. Ama onun kirlangici gelmemis.yazin sonuna kadar hic penceresini kapatmadan pencerenin basinda beklemis ama bosuna....Kirlangic yokmus.Gelen kirlangiclara sormus ama onun kirlangicin gören olmamis. Sonunda bir bilge kisiye halini danismak ve ondan bilgi almak icin gitmis.
Bilge kisiye olayi anlattiktan sonra bilge kisi ona
söyle demis:
- K i r l a n g i ç l a r i n ö m r ü  6  a y d i r .
. .

Hayatta bazi firsatlar vardir ömründe bir defa insanin eline gecer ve degerlendiremessen ucup gider

 

 

SSSETGSerap&Kerim 

 

 

 

 

 

 http://spaces.msn.com/members/arzucetin/

 

 

 

  

ACI ÇEKMEK ÖZGÜRLÜKSE

ÖZGÜRÜZ İKİMİZDE...

 

Yalnızlık yorucudur, yalnızlık ağır. Yalnızlık insanı kendine bırakır. Bir insanın kendisiyle yaşamasını öğrenmek çoğu zaman bir yabancıyla yaşamasını öğrenmesinden daha zordur. Yalnız insan, kendi kalabalıklarla iyi geçinmesini öğrenir. Evin kapısını hep anahtarla açmaktır yalnızlık, kahveyi hep kendin yapmaktır.

 

Yalnızlık varlığında sıkıcı olan, yokluğunda üzücü olan ama aslında pek de sevilmeyen bir sevgilidir. Var olanların kurtulmak, yok olanların sahip olmak istedikleri belalı adamdır yalnızlık.

 

Yalnızlık adı üstünde yalındır, insanın en yalın en saf halidir. Yalnızlık tanıksız yaşamaktır her şeyi. Ardında hiçbir tanık bırakmadan geçip gitmektir hayatın içinden. Yalnızlığın en büyük tanığı sessizliktir ve çoğu zaman bozmak istemez yalnız insan sessizliği... Kapısı ağırdır yalnızlığın, bir kere kapandı mı tek başına açmak güçtür...

 

Bomboş bir tiyatrodur yalnızlık. Tek kişilik bir oyundur hayat ve perdeyi hep yalnız kapatırsın.

 

  http://spaces.msn.com/members/arzucetin/

 

 

  

 

"AŞK NEDİR?

 

YUNANLI OZAN ARISTOPHANES TAAA 2400 YIL ÖNCE ARKADAŞLARIYLA BUGÜNKÜ TEMEL SORUNLARIMIZDAN BİRİNİ TARTIŞMIŞTI VE İNSANLIĞIN EBEDİ İLİŞKİSİ OLAN AŞKI ÖZETLE ŞÖYLE ANLATMIŞTI;

 

İNSAN İLK BAŞTA DÖRT ELE DÖRT AYAĞA SAHİPTİ. BİRBİRİNE ÇOK BENZEYEN İKİ YÜZÜ, DÖRT KULAĞI VE İKİ CİNSEL ORGANI VARDI. AMA O, HER ŞEYDEN ÖNCE BİR HERMAFRODİT İDİ. DAİRE BİÇİMİNDE HIZLA HAREKET EDEBİLİYORDU. SON DERECE GÜÇLÜ VE KUVVETLİ OLDUĞUNDAN TANRILARA BİLE YAKLAŞMAKTAN ÇEKİNMİYORDU. ZEUS BUNU ASLA AFFETMEDİ.  TANRILARIN TANRISI BU YÜZDEN İNSANI TIPKI AT KILIYLA YUMURTA BÖLER GİBİ ORTADAN İKİYE AYIRDI.  İKİ YARI O ZAMANDAN İTİBAREN BİRBİRİNİ ÖZLEMEYE BAŞLADI VE KOLLARINI BÜYÜK BİR İSTEKLE BİRBİRİNE DOLADI. İŞTE AŞK BU KADAR UZUN BİR ZAMANDIR İNSANLARIN İÇİNE İŞLEMİŞTİR.  TEK BİR PARÇADAN AYRILDIĞI İÇİN İNSAN "YARIM CANLIDIR" VE BU NEDENLE SÜREKLİ İKİNCİ YARISINI ARAR DURUR."

 

 

http://spaces.msn.com/members/arzucetin/

 

  Serap Ve Kerim 

 

 

 

***

 

 

 

 

 http://spaces.msn.com/members/arzucetin/

 

 

 

 

 

 










 

Adağım var senden

melik gazilerde telli babalarda,

mumlarım var sönmemiş

tellerim var atılamdık.

Gururu savdım başımdan

koca dutun gövdesine gömdüm

Asma kata çaldım dualarımı

yahudi oldum mum diktim,

urum oldum kül bastım

sögüt dalına

çaput astım cehennemliğe

gel diye;

Hepsi senin adına

istanbulda havalar soğukmuş

kar bürümüş sofaları

gelmezmisin soframa

yok deme,

kötürüm oldum da basamadım

ayagım bir tutsa ben dünden hazırım

bayramlaşmaya.

Küs durma kurban olam

bi öpem bi koklayam

he 'de

düştüm ayaga sesi güzel

savdım guru başımdan

Belli değil 'mi.

 

Yüreğine sağlık faruk arkadaşımın çok güzel yazmış.

   

 

 

Serap&Kerim

 

 

 

 
 
  Bugün 1 ziyaretçi (2 klik) kişi burdaydı!  
 
Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol